26 Mayıs 2013

Yazmaya Teşvik Eden Günler

    Güneşin cömertçe kendini gösterdiği bir yaz başı... Battaniyeler kaldırıldı. Beşinci katın balkonundan sarkan çiçeklere haftada bir su yetmiyor artık. Önce günkü lodos rahatlatsa da havayı biraz, yüksek kat olunca pencere açılamıyor rüzgardan ve bu durumda sıcak bunlatıyor içerilerde. Bir ailemizin yeni üyesi var serinlik veren neşesiyle, bir de mutfak balkonundan yemeklere eşlik eden şebboy kokusu...
    Yüksek lisans tezimi çalışmaya başlayalı çok oldu.. Saymak istemeyeceğim kadar çok.. Resmi başlangıç
tarihin beş ay önceye tekabül ettiğini dikkate alıp rahatlatsam da kendimi,  vicdanım hiç teselli vermiyor. Çalışmıyor muyum? Hayır, aksine gayet iyi çalışıyorum. Fakat bu iyi benim arzu ettiğim seviyede bir iyi değil. Yani tezin taslağını hazırlama ve ön okumalarını yapma işini bir haftaya sığdırabilmiştim ben ve hem de pek titiz hocamdan iltifatla onay almıştı bu çalışma. Ancak devamı öyle gelmedi..
   Geçen sonbahar bebeğimizle şenlenen evimizde iş nedeniyle bir başka şehre taşınma karar(sızlığ)ı zihinlerimizi meşgul ediyordu. Deneyelim görelim dedik ve seyyah olduk bir sonbahar. Kelimenin tam anlamıyla seyyah.. İstanbul'daki evi kapatmamıştık, ayda bir gelip bir kaç gün kalıyor ailelerimizle hasret gideriyor, İstanbul'daki işlerimizi halledip dönüyorduk yeni taşındığımız şehre. Orada eski olmadan işler gönlümüzce gitmedi ve İstanbul'a geri döndük kışın ortasında.
    Düzenime kavuşmuştum. Candan yardımcılarım, çalışma ortamlarım... Ancak henüz taşımaya başladığım sıfatımla hayatımın tamamına yakınını sürdürebilir ve durumuma uygun hale dönüştürürken talebeliği nasıl anneliğe ya da anneliği nasıl talebeliğe uyarlayacağımı bilmiyordum. Annelik yine daha uyumluydu ama talebelik pek bir kıskanç, hiç ortak kabul etmiyor. En azından benim örneğimde bu böyle oldu. Bedenim eski usul çalışmamı kaldırmıyor, aklım daha sık mola istiyor ve her türlü halde ve mekanda ders çalışırken ben zihnim hiç bir çeldiriciyi istemiyor artık... 
    Halin böyle olması anneliğin geldiği yaşla da alakalı olsa gerek..Yaşın, mekanın, zamanın varsayımsal engellerini tüm kalbimle reddederim ben hep oysa... Hayatım bu reddiyenin örnekleriyle doludur. Bu sefer bir ahenge kavuşturmaya çalıştığım iki sıfatımın bir birini zanni bir engelle itelemesine seyirci mi kalacağım? Bu hayatı ahengine kavuşturmanın bir yolu olmalı, ama ne? Hem öyle yapmacık değil, memnun olunan bir ahenk.
     İşte bu arayış getirdi beni buralara... Zaman ve mekanın engellerini aşma yardımcısı interneti bu şekilde kullanmayı hiç düşünmemişken şimdiye kadar kendimi şu yazıyı yazıyorken buldum. 

Belki artık farklı zamanların ve mekanların insanı olmuş dostlarım, arkadaşlarımla bu yolla paylaşabilirim halimi.. 
Bu yolla içerisinden yalnız başıma çıkamadığım durumların içerisinden birlikte çıkarız belki. 
Bu yolla belki kendimle konuşurken aydınlanıverir flu resim. 
Bu yolla belki aynı ya da benzer yoldan geçen dostlar kendi patikalarını aydınlatacak ya da umutsuzluktan donumuş yüreklerini ısıtacak bir kor tanesi alıverirler küreklerine.
Bu yolla belki hiç bir şey olmaz...
Ama imkanın vücuba dönüşüne itikadım yeter de artar bile..

     Bu ümidi  Münir Nurettin Selçuk'dan Esti nesimi nev bahar şarkısı ile taçlandırmak isterim. Alimlerin makamından bir şarkıyla ol makamdan nasiplenmek kısmet olur belki.

Selametle
    
    
   

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder