19 Ekim 2017

Kadından Topluma III: Dr. İlknur Görçin

Kaynak: Gerçek Hayat
Dr. İlknur Görçin  

Gerçek Hayat dergisinde yapılmış bir röportajı: 
İlk dini eğitiminizi nerede aldınız?
1954 yılında Lüleburgaz’da doğdum. İlk, orta ve liseyi Lüleburgaz’da okudum. Annem, babam dindar insanlardı. Babam akşamları Kısas-ı Enbiya okurdu bize. Bende de küçüklükten beri bir merak vardı. Orta son sınıfta tamamen kendi arzumla örtünmeye karar verdim. Bu durum çok yadırgandı. Çünkü o dönemde kızlar hep mini etek giyerdi. Benim de derslerim çok iyiydi ve aktif bir öğrenciydim. Dışarıda örterdim, içeride açardım. O zaman Sabah ve Bugün gazeteleri girerdi evimize. Şule Yüksel Şenler her gün yazardı. Huzur Sokağı tefrika edilirdi. Mehmet Şevket Eygi yayın koordinatörüydü. İslami yayın olarak onlar vardı. Şule Yüksel Şenler Abdullah Karslı’yla evlendiği zaman düğününe bile gittim.
Tıp Fakültesini okumanız nasıl oldu?
Üniversitede tıp okumayı istiyordum ama ilk sene kazanamadım. O zaman ilçelerde dershaneler yoktu. Kendim çalıştım, Fen Fakültesi Botanik’e girdim. 1. sınıfta okurken bir taraftan da yeniden üniversite sınavına hazırlandım ve Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’ni kazandım. O yıllarda Bağlarbaşı’nda İstanbul Müftülüğü’ne bağlı, Fazilet Kur’an Kursunu açmışlardı. Müftülüğe bağlıydı fakat öğrencilerine İmam Hatip müfredatının dersleri de veriliyordu. Daha sonra dışarıdan sınava girip diplomalarını alıyorlardı. Ben Cuma sabahları ilkokullara fen bilgisi, öğleden sonra da liselere biyoloji dersi veriyordum. Orada çok güzel insanlarla tanıştım. Fevziye Nuroğlu, Müberra İmran Önal, Gülsen Ataseven… Onlarla tanışmak benim ufkumu açtı. Özgüvenim geldi.
O zamanlar başörtüsüyle eğitim alabiliyor muydunuz?
Tıp Fakültesine 1971 yılında başladım. İstanbul Üniversitesi’nin kapalı okuyan ilk 5- 10 öğrencisinden biriyim. Çok sıkıntı bir 6 yıl geçirdim. Her an dersten atılabilirdik. Ben bir tek rahmetli Ekrem Kadri Onat’ın dersinde bir de Ayhan Songar’ın dersinde ön tarafa rahatça oturur, dışarı atılmayacağımdan emin olarak dersi dinlerdim. Birkaç defa da dersten atıldım. Asuman Müftüoğlu adında Atatürkçü bir hocamız vardı. Onun dersinde gözümü gözüne dikip “Ben seni dinliyorum lütfen beni kovma” der gibi bakardım. Bir gün ona gidip “Neden bu yobazları dersinden atmıyorsun” demişler. O da “Dersi öyle dikkatli dinliyor ki kıyamıyorum” demiş. 4. sınıfta evlendim. 5. sınıfta oğlum dünyaya geldi. Mezun olduktan bir iki ay sonra da kızım dünyaya geldi. Ardından Yozgat’ta hükümet tabipliği yaptım.
Uzmanlığınızı yaptınız mı?
1979 sonu 80 başlarında Asaf Ataseven gibi dindar doktorlar, Vakıf Gureba Hastanesinde üniversite açtılar ve üniversite hastanesi oldu. 50 öğrenci alındı. Eşimle ben de orada sınava girip kazandık. Fakat kısa bir süre sonra ihtilal oldu, başörtüsü yasaklandı. Hocalarım, olmam gereken bir ameliyat vardı, onu yapıp rapor verdiler. Bu dönem geçer diye düşünüyorduk. Fakat ardından emekli asker bir başhekim geldi başımıza. Başörtülü avına çıkmış gibi sürekli kontrol ediyordu. Eşim “İster istifa et ayrıl, istersen başını aç ama hapse düşme. Çocuklarımız var. Kararını kendin ver” dedi. Çünkü o zaman başhekim yakalarsa Selimiye’yi arıyor, “Bana itaatsiz bir memur var” dedi mi askerler alıp götürüyor, 3 ay sonra yargılanıyorsun. Babam, “Dünya için ahiretini feda etme. Lüleburgaz’a gel, bir muayenehane açalım” dedi. Bir süre daha dayandım çünkü bütün koğuş seferber olmuştu. Başhekim geleceği zaman beni tuvalete saklıyorlardı ama sonunda yakalandım. İstifa edip ayrıldım. Bir süre sonra eşimi de sürdüler. Fakülte lağvedildi.
Bu durum hayatınızı nasıl değiştirdi?
Lüleburgaz’da muayenehane açtım. Allah öyle bir önümü açtı ki. 5-6 doktor profesör gezmiş, çocuğu olmamış kişiler bana geliyordu. “Ya Rabbim sen beni mahcup etme” diye dua edip ilaç veriyordum, hamile kalıyorlardı. Bu duyuldu etrafta. 20 yıl dolu dolu muayane yaptım. Eşim de Edirne Tıp Fakültesine geldi. Trakya İslami yönden çok zayıftı. Lüleburgaz’a gider gitmez ne yapabiliriz diye düşünmeye başladık. Daha önceden kurulmuş bir İmam Hatip Açma ve Yaşatma Derneği vardı, onu aktif hale getirdik. Milli Emlak’tan da bir arsa tesis ettiler çok güzel bir İmam Hatip okulu yaptık, 5 katlı. Ama ne çabalarla! Okul 1995-96 gibi bitti. Tam açılacak diye beklerken 28 Şubat geldi.
Ne oldu 28 Şubat’ta?
Okul açılamadı, tam 10 sene kapalı kaldı. Binayı elimizden almak için de çok uğraştılar. İmam Hatiplerin kapanmaya başladığı dönem zaten, kimse öğrenci vermiyor. 2005 gibi Kırklareli valisi, 5 yıllığına okulu Kız Meslek Lisesi’ne tayin etti. Biz de şehir merkezindeki Kız Meslek Lisesinin metruk bakımsız binasına talip olduk. İmam Hatip Lisesi açma izni aldık. O okulu okunabilir hale getirdik fakat öğrenci yok. İmam Hatip okuyan katsayı sorunundan dolayı okul kazanamıyor. İlahiyatların da önü kapandı. Öğretmenlik yapamıyorlar. Doğu’dan, Karadeniz’den gelen işçi aileleri vardı. Onlara erişelim dedik. O arada yerel basın aleyhimize haber yapıyor. “Trakya’nın bağrına hançer sokturtmayız” diye manşetler atıyorlar. Kongre meydanında “İmam Hatip açılmasın” kampanyaları yapıyorlar. Biz köylere gidip çocukları ikna için kapı kapı dolaşıyoruz. Arkamızdan gezip, “Çocuğunuzu kaydettirmeyin, zaten biz bu okulu kapattıracağız. Çocuğunuz açıkta kalır” diyorlar. Bir gün bir köy gezdik. Sadece bir öğrenci bulabildik. Yaz sıcağı. Öfkemden ağlıyorum. Eşim geldi, “Peygamber Efendimiz bir ay Taif’te dolaşmış bir kişi Müslüman olmamış. Sen utanmıyor musun ağlamaya. Seni taşladılar mı, hayır. Soğuk ayran ikram ettiler mi, evet. Bir tane çocuk buldun mu, evet. Daha ne ağlıyorsun” diye kızdı. Gayret edene Allah veriyor ya, 3 çocuk 5 çocuk derken 10 öğrenci oldu. Istranca’nın orman köylerine gittik, ailelerinin hiç okutma şansı olmayan yoksul kız çocuklarını bulduk. 3+1 kaloriferli daireler tuttuk. İlk yıl 5, ikinci yıl 7 ev teşrif ettik, başlarına güvenilir hanımları ev annesi olarak yerleştirdik. 157 mevcutla okulumuzu açtık. O çocuklar ne yedirip içireceğiz diye düşünüyorduk. Fakat Rabbim yardım etti.
Şimdi neler yapıyorsunuz?
Şimdi Babaeski’deki okulla ilgileniyoruz. 1995’te hanımlar olarak Takva Hanımlar derneğini açtık. Burada da İHH ile Afrika’da 4 kuyu açtık. Kermes yapıp kömür dağıtıyorduk, erzak dağıtıyorduk. Talebe bursları veriyorduk. Boş durmadık hep çalıştık. Bir de Rumeli Vakfı’nı kurduk. 20 yıldır Sokullu cami bahçesinde 30 Ramazan 500 kişilik yemek veriyoruz. 300 kişilik yemek Babeski’ye yollanıyor, 500 kişilik de evlere gidiyor. Lüleburgaz’da merkezi bir yerden bir arazi aldık. Büyük bir bina yapıyoruz. Her katı 350 metrekare olacak. Senede iki kere kermes yaparak gelirini sağlıyoruz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder